Adamın birinin kilisenin tam karşısında bir arsası varmış. Buradan en fazla parayı nasıl kazanacağını düşünürken aklına bir pavyon inşa etme fikri gelmiş. Fikir duyulduğu anda cemaatten öfke dolu itirazlar yükselmeye başlamış hatta burada da kalmamış mahkemeye kadar götürmüşler işi ancak arsa adamın özel mülkiyeti olduğundan ne isterse onu yapabileceğine karar verilmiş. Bir yandan inşaat devam ederken cemaat de her toplandığında yapıya beddua etmeye devam etmiş. Bunlara rağmen bir süre sonra inşaat bitmiş. Pavyon süslenmiş. Açılış programı hazırlanmış. Fakat tam açılış günü, şiddetli bir fırtına çıkmış. Düşen yıldırım sonucu çıkan yangında bina ve çevresi kül olmuş. Cemaat bu duruma öylesine sevinmiş ki arsa sahibini alaylı sözleriyle taciz etmeye başlamışlar. Bu taşkınlığa kızan adam soluğu mahkemede almış ve beddualarıyla işyerinin yıkımına sebep olmaktan dolayı kilisenin cemaatini mahkemeye vermiş. Bununla da yetinmemiş her birinden zararının tazmini için yüklüce bir meblağda ödeme istemiş. Hakim önüne çıkan cemaat üyeleri bu suçlamanın saçmalığına hakimi ikna etme çabasına girişmişler bu kez de. Herhangi bir bedduanın böyle bir yıkıma neden olamayacağını ağız biriği ederek savunmaya başlamışlar. Hakim iki tarafı da dinlemiş ve kilise cemaatine sormuş; ‘ne yani şimdi karşımda, tanrının onları duyamayacağını, duysa da dualarını kabul etmiş olamayacağını savunan bir kilise cemaati mi var?’
Bir fikri ya da inancı, ucu size dokununcaya kadar savunmak kolaydır diyordu hikayeyi anlatan. Ve eğer ucu size dokunduğunda da doğruyu savunuyorsanız, ahlaktan ancak bu aşamada söz edilebilir.
Yanlışı Yapan Sevdiğim Biriyse Yapılan Yanlış Değildir.
Yıllar önce bir arkadaşımın abisi alkollü araç kullanırken birine çarptığı için hapis cezası almıştı. Uzun süre hastanede kalan mağdur hayatını kaybettiğinde arkadaşım öylesine öfkelenmişti ki bu hikayenin suçlusunun aslında mağdur olan kişi olduğunu savunmaya başlamıştı. ‘İyi de abin alkollü araç kullanıyormuş’ diye bir kaç kez ısrarla hatırlatsam da bir işe yaramamıştı. Mağdurun o saatte orada olması, karanlık bir sokaktan üzerinde herhangi bir aydınlatıcı olmadan karşıdan karşıya geçmeye çalışması falan gibi gerekçelerle savunma hazırlamaya çabaladı. Elbette bir işe yaramadı. Eğer kanunları değiştirebilecek kadar güçlü değilseniz kanunlar bellidir. Taksirle insan öldürmek kanunda tanımlanmıştır ve cezası yazılı olduğu gibidir.
Hatayı yapan, suçu işleyen kişinin yakınınız olması ya da kendinizi ait hissettiğiniz bir gruba dahil olması, onu anlamanıza hatta tarafgirliğinizle hak vermenize neden olabilir. İnsani bir refleksle onu korumak isteyebilirsiniz. Ve böylece, tutkuyla kiliseye gidip dua ettiğiniz halde başınızı belaya soktuğunda aslında sizi hiç duymadığını iddia ettiğiniz bir tanrınız olur.
Doğru Kime göre, neye göre?
Doğrunun ne olduğuna ilişkin felsefi tartışmalar bin yıllardır yapılıyor. Burada anlattığım şey evrensel doğrulara göre davranma zorunluluğu değil, konunun buraya çekilebilirliği fazla olduğu için bunu yazmak ihtiyacı hissediyorum. Evrensel doğrulardan ya da genel bir ahlaktan bahsetmiyorum. Sizin doğru olduğuna inandığınız şeylerden bahsediyorum. Yaşadığınız durumla ilgili ‘hiç tanımadığım biri bunu yapsaydı’ ya da ‘savunmadığım bir konuda da böyle davranılsaydı aynı tepkiyi verir, aynı şeyleri düşünür müydüm’ diye tartabilmekten…
Mesela insanların düşündüğü şeyler için -eyleme dökülmediği ve dökülme ihtimali bulunmadığı sürece- yargılanmasına, linç edilmesine karşı çıkıyorum diyelim. Çünkü bence düşünceleri değiştirmenin yolu onları yargılamak ya da eleştirmek değil. Bu nedenle de kötücül (saldırgan, zararlı) düşüncelere sahip insanların rehabilite edilmesini savunuyorum. Hakim yerine psikanalist karşısına çıkmasından, hapishane yerine rehabilitasyon merkezinde kalmalarından yanayım. Bu durumda herhangi bi insanın /tanısam da tanımasam da; sevsem de sevmesem de/ herhangi bir düşüncesi yüzünden /inansam da inanmasam da; hak versem de vermesem de/ yargılanmasına ve herhangi bir iyileşmeye sebep olmayan cezalar almasına destek vermemeliyim. İnandığım şey kişisine ve durumuna göre değişmemeli.
Anlatmak istediğim bu. Tarafgirlikle inanç bir arada olmuyor.