
Her şiddet türünün dışarıdan anlaşılabilmesi mümkün değil. Hatta bazı şiddet türlerinde çoğu zaman şiddete maruz kalan kişinin bile şiddete maruz kaldığını anlaması mümkün olmuyor. Bunlardan biri de duygusal şiddet. Duygusal şiddet içerisinde karşısındakini manipüle etmeye yönelik birçok yöntem mevcut. Bunlardan biri de rıza inşası.
Rıza inşası nedir?
Rıza inşası, kişinin rıza göstermediği ya da göstermeyeceğinin bilindiği durumlarda verilecek muhtemel “hayır”cevabını değiştirmek için kullanılan fiziksel bir zorlama içermeyen ve duygusal zorlamaları da sezdirme yöntemiyle işlenecek biçimde onay inşa etme yoluyla evet cevabının alınmasıdır. Yani her hayır hayır demektir fakat evet, her zaman evet olmayabilir. Kişi kendi rızası ile onay verdiğini düşünüyor olsa dahi inşa yöntemleri yoluyla manipüle edilmiş olabilir.
Rıza İnşası Yöntemleri
- Israr (sürekli talep etrafında dolaşan imalı cümleler)
- Duygusal tehdit (alternatifleri hissettirme gibi)
- Duygusal kandırma (hediye ya da maddi destekler, ikramlar gibi)
- Duygusal baskı (suçlu hissettirme, pişmanlık tahmini)
- Kaygıyı azaltmaya yönelik pozitif duygusal tahminler
Potansiyel Kurbanlar ve Potansiyel Failler
Kültürel çocuk yetiştirme yöntemlerimiz bizi rıza inşasına karşı hem kurban hem fail olarak büyütüyor. Çocuk büyütürken kullanılan:
- Sessizliğin onay olarak verilmesi
- ‘Hayır’ın ısrar sonucu evet olabileceğinin düşündürülmesi
- Sorumluluğun başkalarına yönlendirilmesi
- Sevginin zorla verilmesi ya da alınması
- Kendinden bekleneni yapmaması halinde hayatının zorlaşacağına yönelik tehditler
Gibi örtük ya da açık mesajlar bedensel sınırlarımız da dahil olmak üzere sınır kavramını muallakta bırakıyor. Bu nedenle önce sınır kavramı üzerinde durulması gerek.
Sınır Koymak – Sınırını Bilmek
Sınır kavramı bizim kültürümüzde çocuklara sınır koymak üzerinden tanımlanır zira pedagojik bilgiler yurtdışı kaynaklı kitaplarla gündemimize girmiştir. Halbuki kendi yetiştirilme biçimimizle kendi sınırlarımızı öğrenip öğrenmediğimiz konusu üzerinde neredeyse hiç durmayız.
Nihan Kaya’nın “İyi Aile Yoktur” kitabında söylediği gibi: “çocuğa bizim ona kızabileceğimiz ama onun bize kızamayacağını, bizim onu eleştirebileceğimiz ama onun bizi eleştiremeyeceğini, bizim ona müdahale edebileceğimiz ama onun bize müdahale edemeyeceğini, evde, okulda, her yerde bizim kurallarımıza uygun şekilde yaşayabileceğini öğretiriz.” Bu bizim gözümüzde çocuğa sınır koymaktır. Fakat bunları yapmaya çalışırken bizim onun sınırlarını ihlal ettiğimizi göz ardı ederiz ve çocuğu toplumun makbul çocuk sınırları içine sokuşturmayı başardığımızda da sınır koymak konusunda başarı elde ettiğimizi varsayarız. Halbuki burada öğrettiğimiz sınır değil itaattir. Bizler de bu itaat ettirme disiplini içinde büyütüldüğümüz için sınırlarımızı bilmiyor olmamız ve bunu normal olarak algılamamız doğal. Oysaki başkasına sınır koymanın tek yolu kendi sınırlarını belirlemektir. Bizse çocuğun sınırlarını ihlal etmeye devam ederek ona sınırları öğretmeye çalışıyor ve sonucunda da ya başarı sağlayamıyoruz ya da çocuğu itaat eden bir varlık haline dönüştürüyoruz.
Çocuğun duygularının kabulü, bedensel sınırlarının kabulü ona sınır koymanın temelini oluşturduğu için sınır koymak için uğraşırken çocukla değil kendimizle uğraşmamız gerekiyor. Mesela bedensel sınırları öğrenmesini istiyorsak izinsiz dokunmak, sarılmak, öpmek hatta gıdıklama gibi davranışları kesmek gerekiyor. Bu gibi zorlama içeren davranışların ilişki değil müdahale olduğunu ve taciz sınırına girdiğini kabul etmemiz gerekiyor.
Taciz nedir?
Sınır koyma konusunda okuduğum onlarca kaynağa rağmen bence bu konuya en kolay ve anlaşılabilir şekilde değinen Nihan Kaya’nın “Bütün Çocuklar İyidir” kitabı olduğundan oradan tanımlayacağım: “Taciz nedir? Birinin bizi aramasını istemiyorsak ve o bizi arıyorsa, birinin bize dokunmasını istemiyorsak ama o bize dokunuyorsa bu tacizdir. Karşımızdaki kişi en yakınımız bile olsa.”
Kim olduğunuz önemli değil. Karşınızdakinin kim olduğu ya da kaç yaşında olduğu da önemli değil. Birine onun rızası dışında herhangi bir davranışta bulunmak onun sınırlarını ihlal etmektir.
Koşulsuz Sevgi ve “Müsamahakarlık Korkusu”
Çocuğun davranış problemleri olarak görülenlerin çoğu aslında ebeveynlerin davranış problemleridir. Çocuk, sınırlarının yok sayılmasına tepki gösterir. Ebeveyn bu tepki karşılığında onu cezalandırır. Çocuk tepki gösterisinin cezayla karşılık bulacağını öğrendiğinde sınırlarının ihlal edilmesine ses çıkartmamaya başlar. Böylece ebeveyn çocuğa sınır koyduğunu düşünür. Halbuki çocuk sınırlarını korumaya kalktığında kendisine sunulan sevgi de dahil olmak üzere pek çok şeyi kaybedeceğinden başka bir şey öğrenmemiştir. Oysaki Nihan Kaya “İyi Aile Yoktur”da şöyle diyor: Nasıl ki çocuğu bazı geceler evden atmak gibi bir hakkınız yoktur aynı öyle çocuğa bazen kucak açıp bazen olumlu duyguları göstermeyi kesme gibi bir lüksünüz yoktur.” Her çocuk koşulsuz sevgiyi hak eder fakat bunu söylediğiniz anda Alfie Kohn’un Müsamahakarlık korkusu dediği korkunun ele geçirmiş olduğu geleneksel ebeveynler karşı çıkarlar. “İlk önce müsamahakarlığı yılanın başı olarak görme yanılgısına düşerler. Sonra da ebeveynleri onu ezmenin tek yolunun güçlü bir otorite olduğuna inandırırlar. Bu otoriteden kasıtları sert olmak, kurallar belirleyip kesin bir biçimde buna uyulmasını sağlamak, net sınırlar çizmek, fiziksel cezalar uygulamak ve itaat talep etmektir.“
Çocuğa koşulsuz sevgi vermekte bahsedilen elbette her yaptığına onay vermek değildir. Fakat ona sınırları öğretmek de müsamahakarlık yılanının başını ezmek demek değildir. Basit bir “Hayır” sınır koymanın en etkili yoludur ve çocuklar da dahil olmak üzere diğer insanlara hayır demeyi öğrenmek kendi sınırlarımızı çizmenin tek yoludur. Hayır diyebilmek ve başkalarının hayırlarını kabul edebilmek öz saygının ve kişisel sınırların temelidir. Fakat bizler hayır demeyi hem bilmiyor hem de bu cevabı kabullenemiyoruz. Sevgi ile Hayır Diyebilmek kitabı bu konuda neden zorlandığımızı özetliyor: Çevremizdeki insanlar tarafından sevilmek istiyoruz fakat istediğimiz halde hayır diyemediğimiz için ne kendimizi sevebiliyoruz ne de başkalarını. Ne kadar çok beğenilmek istersek o kadar çok saygısızlığa uğrama ve kullanılma riskini göze alıyoruz.“
Makbul İnsan = Mutsuz İnsan
Makbul insanlar olma isteğimiz bizi her türlü manipülasyona açık kılıyor. Ve işte bu aşamada da manipülatörlerin açık hedefi haline geliyoruz. Makbul insan olma isteği, amacı ya da zorunluluğu çocukluktan gelen bir öğreti. Çünkü uslu çocuk tanımı bize bunu öğretiyor. Ebeveynler makbul çocuğu elde edebilmek için çocukları manipüle ediyor.
En sık başvurulan manipülasyon yöntemi: Borçlu çıkarma
Aşırı özen, her istediğinin yerine getirilmesi, aşırı yardımseverlik, etrafında pervane olma gibi aşırı ilgi davranışlarıyla kendini vazgeçilmez kılma ve diğerinde kaybetme korkusu yaratarak güç elde etmenin bir yoludur. Elbette böyle davranan herkes bunu manipülatif amaçlarla yapıyor demek değildir bu ancak ilişkide sık sık fedakarlıklar konu oluyorsa ya da karşılık beklendiği sezdiriliyorsa ve kişi kendini borçlu ve suçlu hissediyorsa manipüle ediliyor olma ihtimali yüksektir ve bu yolla istemediği pek çok şeye evet diyebilir. Burada rıza gösterirken bunu bir borç ya da suçluluk duygusuyla mı yapıyorsunuz yoksa gerçekten bunu istiyor musunuz bunu anlamak önemlidir. Neden yapmak istiyorum sorusunun cevabı O kırılır, o benim için bu kadar çok şey yaptı, eğer yapmazsam onu kaybederim gibi karşı tarafı memnun etmeye yönelikse rıza inşası söz konusudur.
Kaybetme korkusundan beslenen başka bir manipülasyon yöntemi de “ben böyleyim, işine gelirse” tavrıdır ki bu aşkın geleneksel tanımı içerisine de sokularak meşrulaştırılmıştır. Kişide gerçekten sevdiğini kanıtlamak için karşısındakini eleştiremeyeceği yanılgısını oluşturur. Kendine “neden böyle bir ilişkide kalmakta ısrar ediyorum” ve “bunu hak ediyor muyum” sorularını sormak böyle durumlarda kişisel sınırları belirlemede yardımcı olacaktır. Bu tür ilişkilerde genellikle sorunlu partner barışçıl bir çizgi çizer ve diğerini ortada bir sorun yokken sorun yaratmakla suçlar. Tartışma mümkün değildir. Manipülatör tarafından sözde bir iyi anlaşan çift görüntüsü yaratılmıştır ve sıklıkla dile getirilir. Her olumsuz fikir beyanında bu sözde mutlu çifte ihanet ettiği hissine kapılan kurban sessizliği seçer.
İkili ilişkilerde zaman zaman bunları hissetmek normal olabilir ancak “İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon” kitabında da belirtildiği üzere: Manipülasyona sapkınlık katan şey tekrarlardır. İlişki içerisinde dikkat edilmesi gereken davranışlar: suçluluk uyandıracak ifadeler, pohpohlama yoluyla istediğini alma, sürekli eleştirme, hayatına yayılma, çelişki yaratma, kendine bağımlı hale getirme gibi manipülatif davranışların döngüsü ve istemeden verilen onaylardır. Bu yöntemlerin amacı kişiyi suçlu ve yetersiz hissettirmek ve manipülatöre ihtiyaç duymasını sağlamaktır. Bunun sonucunda kaybetme korkusu oluştuğunda rıza inşası kolaylaşır.
Her Evet Evet Değildir.
Kaybetme korkusu nedeniyle verilen onay gerçek bir onay değildir. Partnerlerin birbirlerine yaptığı budur. Ebeveynlerin çocuklarına yaptığı budur. Çocuklar, ebeveynlerinin sevgisini geri çekecekleri korkusuyla sınırlarının ihlal edilmesine rıza gösterirler ve bu, yetişkin olduklarında da hem kendi sınırlarını koruyamamalarına hem de başkalarının sınırlarına saygı göstermemelerine neden olur.
Geleneksel alışkanlıklar ve toplumsal baskılar yoluyla edindiğimiz kavramların pek çoğu rıza inşasına yöneliktir ve bireysel farklılıkları göz ardı eder. Saygısızlık yapmış olacağımız korkusu ile hayır demekten çekiniriz. Karşımızdakine ayıp olacağı korkusu ile hayır demekten çekiniriz. Sevgimizle ilgili bir ispat çabasına girişmekten hoşlanmayacağımız için hayır demekten çekiniriz. Sevgi ile Hayır Diyebilmek kitabı bunun nedenini şöyle açıklıyor: “uzun süredir içinde yaşadığımız toplum ve aile yapısında boyun eğme becerisinin kişisel ihtiyaç ve isteklerin üzerinde tutulması gerektiğine inanılmasıdır. “
Gerçek Evet
Verdiğimiz rızanın inşa yoluyla olduğunu ya da gerçekten istediğimiz için evet dediğimizi nasıl biliriz? Bunun tek yolu kendimize neden onayladığımızı sormaktır. “Çünkü istiyorum” gerçek bir cevap değildir. “Doğru olan bu” gerçek bir cevap değildir. “Çünkü yapmalıyım” gerçek bir cevap değildir. Gerçek cevabın referansı içsel olmalıdır ve kişinin kendi duygusunu yansıtmalıdır. “Kendimi iyi hissedeceğim” bir cevaptır. “Bunu yapmak bana kendimi başarılı hissettirecek” bir cevaptır. “Bunu yaptığımda şu ilerlemeyi kaydedeceğim” bir cevaptır. Yani neden onayladığınıza dair net ve kendinizle ilgili bir cevabınız olmalıdır.
Okuma Listesi
//www.instagram.com/embed.js